Bu yazımızda, bir şiirin milli kurtuluşa giden yolda nasıl bir yol arkadaşlığı yaptığının hikayesini anlatacağız. Hikâyenin başlangıç noktasında efsane Beden Eğitimi Öğretmeni Selim Sırrı Tarcan olduğu için onu kısaca tanıtmak hikâyenin iyi anlaşılmasına yardım edecektir.

Selim Sırrı Tarcan, bir koltuğa birden fazla karpuzu sığdırmış ve onları başarılı bir şekilde taşımış bir öğretmen, spor adamı ve politikacıdır. Yaşamı boyunca 58 kitap, 2500 makale ve yine pek çoğu spor konusunda 1520 konferans vererek erişilmesi güç bir rekora ulaştı.
Tarcan, Türkiye'de voleybol sporunun altyapısını okullarda kurarak başlatan ilk isimdir; ayrıca Türkiye'de boks sporunun da kurucusudur. Boks eğitimini Galatasaray Lisesi edebiyat öğretmenlerinden Mösyö Goury'den almış, kendisi de ilk Türk boksörlerinden Sabri  Mahir gibi  bir boksör yetiştirmiştir.

1908 yılında ilk Milli Olimpiyat Komitesini kuran Selim Sırrı, 1923-27 yılları arasında bu komitenin başkanlık görevini de yürüttü. Cumhuriyet'in ilanına kadar çeşitli okullarda beden eğitimi öğretmenliğini sürdüren Selim Sırrı, 1924'te Beden Terbiyesi Başmüfettişi oldu. Bu görevini 1935'e kadar sürdürdü. Toplam üç dönem milletvekilliği görevi yürüten spor adamının başarılı özgeçmişi bu yazının konusu değil elbette.
Anlatacağımız olay, Selim Sırrı’nın 1909’da İsveç Kraliyet Askeri Beden Eğitimi ve Jimnastik Akademisine eğitim almak için gitmesiyle bağlantılı. 1911’de yurda dönen Tarcan, oradan eli boş dönmemiştir. Melodisini beğendiği bazı şarkıları da yanında getirmiştir. Bunlardan biri de “Şakıyan Üç Genç Kız” adlı şarkıdır.

Üç genç kız, gezmeye çıkmıştı
Yağmur yağdı, etekleri ıslandı
Üç kız kardeş ormana doğru gidiyor
Eteklerini sallaya sallaya gidiyor
Onlar asker gibi gidiyordu
Tepelere gidiyorlardı
Tra la la la la
Tra la la la la

Bir bölümünü aldığımız şarkının melodisini çok beğenen Selim Sırrı, jimnastik derslerinde kullanmak amacıyla müziği kaydeder.


Ali Ulvi Elöve, Selim Sırrı’nın yakın arkadaşıdır ve Selim Bey, arkadaşından bu şarkıya söz yazmasını rica eder.

I. Dünya Savaşı tüm hızıyla devam etmekte ve maalesef işler bizim aleyhimize gelişmektedir. Milli duygular, zirve yapmıştır ancak yengi değil yenilgi kokan savaş meydanları, herkes gibi Ali Ulvi’yi de sarsmıştır. İşte böyle bir psikolojik atmosferde, Moda’daki Erkek Öğretmen Okulunun denize bakan penceresinde kalemi, kâğıdı eline alan şair, Gençlik Marşı’nı yazar:

    Dağ başını duman almış
    Gümüş dere durmaz akar
    Güneş ufuktan şimdi doğar
   Yürüyelim arkadaşlar

Bu marş ilk kez 1916 yılında Erkek Öğretmen Okulunun beden eğitimi gösterileri sırasında söylenir.

   Samsun-Havza Yolu (1919)

             
Takvim yaprakları 19 Mayıs 1919’u gösterirken, ülkemizin girdiği karanlık dehlizden çıkma umudu Samsun ufuklarında belirir. Mustafa Kemal, yanındaki on sekiz askerle şehre gelir. Birkaç gün süren görüşmeler sonucu rotasını Havza’ya çevirmiştir.
 Gecenin alacası kente çöktüğünde, Atatürk ve yanındakileri Havza’ya götürecek vasıtalar hazırdır. Bunlardan biri de Benz marka eski bir araçtır. Yola koyulurlar. Direksiyonda yaşlı bir Rum vardır. Yollar kötü ve çamurludur. Yollar, yol vermez. Yaşlılıkta, sürücüsüyle aşık atan araç, teklemeye başlar. Yol uzun, yük ağırdır. Bilir sanki sırtındakilerin ağırlığını. Ciğerleri kurum tutmuş bir hasta gibi öksüren araba, ıssızlığın ortasında teslim bayrağını çeker. Ne motorunda ne de tekerlerinde mecal vardır artık. Durur. Yaşlı şoförün, tüm geri döndürme çabalarına kayıtsız kalan araç, çalışmamakta ayak diremektedir. Yok yok teker diremektedir. Çalışmaz. Sahi biz bu Almanlarla müttefik değil miydik? Neden tekerimize taş koyar şimdi bu Benz. Arabanın bekleyecek, yatacak zamanı vardır ama vatanın vakti kalmamıştır. Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini, bulunur elbet kurtaracak bahtı kara maderini.
Mustafa Kemal baktı arkadaşlarına “yürüyebilir misiniz?” dedi ama beklemedi cevabı ve başladı can kurtaran yürüyüşüne. Dilinde bir beste:

Dağ başını duman almış
Gümüş dere durmaz akar
Güneş ufuktan şimdi doğar
Yürüyelim arkadaşlar

Arkadaşları da katıldılar bu yürüyüşe ve eşlik ettiler umut veren güftenin can veren bestesini söylemeye:

Sesimizi yer, gök, su dinlesin
Sert adımlarla her yer inlesin
Bu gök, deniz nerede var
Nerede bu dağlar taşlar
Bu ağaçlar güzel kuşlar
Yürüyelim arkadaşlar
Sesimizi yer, gök, su dinlesin
Sert adımlarla her yer inlesin
Dağlar taşlar güzel kuşlar
Ya bu insanlar insanlar
Güneş ufuktan bir gün doğar
Yürüyelim arkadaşlar
Sesimizi yer, gök, su dinlesin
Sert adımlarla her yer inlesin

Millî mücadele ruhu yaşıyor hala.