1896 yılında İstanbul'da doğar Şükûfe Nihal; çocukluğu, babasının görevi nedeniyle Anadolu'nun çeşitli yerlerinde geçer. Liseyi İstanbul'da bitirir. İstanbul Üniversitesi Coğrafya Bölümünü bitiren ilk kadın odur. Yetmez, ilk kadın coğrafya öğretmeni olarak Anadolu'da görev yapar.
Milli mücadele yıllarında, Müdafaa-i Hukuk Cemyeti bünyesinde faaliyet gösteren şair, İstanbul Fatih’te milli bağımsızlığımızı destekleyici nitelikte miting düzenler. İngiliz işgaline karşı, milleti kıyama çağırır. Cumhuriyet Dönemi’nde kadın hakları ve eğitim konularında çalışmalar yapar. Yurt dışına çıkıp eğitimin iyileştirilmesi konusunda çalışmalar ve gözlemler yapar. İşte bu kadının konaklarda başlayan hayatı huzur evinde sona erer.
Ancak biz bu yazımızda onun hayatının en çalkantılı ve sarsıntılı yanına değineceğiz.
Babası devlet hizmeti gören bir adamdır, tayini çıkar ve gideceği yerin güvenli olmadığını düşündüğü için kızını götürmek istemez.Dönemin önemli aydınlarından Mithat Sadullah Sander ile henüz 16 yaşındayken evlendirilir . Şükûfe Nihal'in isteği dışında gerçekleşen bu evlilik ona mutsuzluktan başka bir şey getirmez. Yok yok getirir. Bir oğlu olur. İşin tam bu noktasında hayat denizinde fırtınalar esmeye başlar. Kocasının Osman Fahri adında bir arkadaşı vardır. Hatta birlikte "Arkadaş" adlı bir dergi de çıkarmaktadırlar. Ressam ve şairdir. Şükufe Nihal'den de aruz dersleri almaktadır. Veee o Osman Fahri, ünlü şair Cenap Şahabettin'in kardeşidir.
Mithat Sadullah-Şükufe Nihal evliliğinde sorunlar vardır.
Şükufe Nihal’in bu zor günlerindeki dert ortağı Osman Fahri’dir. Şükufe Nihal'e karşı farklı bir kıpırtı vardır yüreğinde. Genç şair, yıllardır sakladığı hislerini o günlerde açığa çıkarır ve Şükûfe Nihal'e olan aşkını aşikar eder.
Ancak Şükufe Nihal evli olduğu için bu aşka karşılık vermez.
Olumsuz yanıt alan Osman Fahri'nin kaleminden şu dizeler dökülür :
“Sen benim hem-dem-i hayalatım,
Ben senin yar-ı tesellikarın
Olacakken; fakat, nedense, Nihal
Sen benim gözlerimde dert aradın...”
Osman Fahri karşılıksız aşkı yüzünden mecnun olup İstanbul’u terk eder. Tayin isteyip Elazığ’a gider ve orada öğretmenlik yapmaya başlar. Ancak platonik aşkını unutamaz.
Şiirler gönderir asla küllenmeyen kara sevdasına karşılık alabilmek için:
“Ah madem ki sen de bir şair,
Ben de şairim, bu kafidir”
Hiç yanıt alamaz daha doğrusu istediği türde yanıtlar alamaz. Bu acıyla yaşamamak için kafasına tabanca dayayıp tetiği çeker. Oracıkta ölmez. İstanbul'a götürülür. Yirmi gün komada kalır. Kafasında öldürdüğü aşkını gönlünde dört ay daha taşıyarak bedeniyle birlikte toprağa gömer. Sene 1920'dir.
Şükufe Nihal, Osman Fahri’ye karşı o günlerde bir şeyler hissetmiş midir? Hem de nasıl! Bu aşk, Şükufe Nihal’de derin izler bırakır ve “Yakut Kayalar” adlı biyografik romanında bu aşkı anlatır.Bir röportajda, yazdığı tüm şiirleri Osman Fahri’ye ithaf ettiğini söyler.
“ Zaten insan, hayatında bir kez sever. Gerisi kapılış, aldanış. Ben bütün şiirlerimi bir tek şahıs için yazdım. Hep onu anlattım, ona seslendim.”
Şair hem mutsuz evliliği hem de Osman Fahri’nin ölümü nedeniyle uzun süre insan içine çıkamaz. Kesin olan şu ki Şükufe Nihal, kara sevda yüzünden intihar eden Osman Fahri’yi yaşamı boyunca unutamamıştır.
Oğlu Necdet’i alıp eşi Mithat Sadullah’ı terk eder. Zaten hiç arzulamamıştır bu evliliği hatta bileklerini keserek intihara kalkıştığı söylenir.
Şükufe Nihal, ikinci evliliğini kızının da babası olan Ahmet Hamdi Başar ile yapar. Sınıf arkadaşıdır. Siyasal ve sosyal sorunlarla ilgilenen aydın bir kimsedir ama yine aradığı mutluluğu bulamaz. Tam da böylesi kırılgan bir dönemde karşısına, başka bir şair, Faruk Nafiz, çıkar.
Faruk Nafiz Çamlıbel yaşamı boyunca unutamayacağı büyük aşkı Şükufe Nihal’i halasının Erenköy’deki köşkünde görür ilk kez. Ve ilk görüşte aşık olur.
Aşk karşılıklıdır . Hep şiirler yazarlar birbirlerine.
“İnce bir kızdı bu solgun sarı heykel gibi lal/
Sanki ruhumdan uzat sisli bir akşamdı Nihal/
Ben küreklerde Nihal’in gözü enginlerde/
Gizli sevdalar için yol soruyorduk nerde./”
Sadece şiir mi yazdılar? Yoo roman da yazdılar. Faruk Nafiz Çamlıbel “Yıldız Yağmuru”nda, Şükufe Nihal ise “Yalnız Dönüyorum” adlı romanda sevdalarını dile getirdiler.
Aradığı ve idealize ettiği sanatkar eş ve sevgiliyi Faruk Nafiz’de bulacağını düşünür Şükûfe Hanım ancak çok çekingen ve çekimser davranır. Anılar, peşini bırakmadığından yeni bir maceraya atılmak için derman yoktur dizlerinde. Faruk Nafiz'in defalarca yaptığı evlilik teklifini de kabul etmez. Zira kızına üvey bir baba istemez. Buna içerler ve Şükufe Nihal'den kendisine yar olmayacağını düşünür Faruk Nafiz. Bir de Şükûfe Nihal'e aşık olan başka şairler olduğunu duymuş ve bu güçlü rakipler içinde adeta şansını düşük görmüştür.
Aynı zamanda edebiyat öğretmeni olan Faruk Nafiz Çamlıbel evlilik teklifine hep olumsuz yanıt alması üzerine sinirlenerek tayinini Ankara’ya ister ve burada; Ankara Lisesinde coğrafya öğretmenliği yapan Aziziye Hanım ile ani bir evlilik yapar. Yıl 1931’dir.
Bir zamanlar,
“Yalnız kalmaktansa Nihal’imden uzakta/
Kalsam diyorum, dar-ü diyarımdan uzakta”
diyen şairin bu ani evliliği edebiyat çevrelerini çok şaşırtır. En çok da Şükufe Nihal’i; gerçi kavga ettikleri için bir süre görüşmeler ama o da anlam veremez bu ani evliliğe. Bu durum, Şükufe Nihal’i derinden yaralar ve bir daha barışmaz.
Yıllar sonra 1954 yılında Cumhuriyet gazetesi muhabiri Sermet Sami Uysal Faruk Nafiz Çamlıbel’e sorar: Eşinizle aşk evliliği mi yaptınız?
Yanıt ilginç ve Aziziye Hanım açısından can yakıcıdır:
“Hayır. Birbirimizi beğenip evlendik; duygudan çok kafa izdivacı oldu daha doğrusu.”
Ölünceye kadar öfke ve kırgınlık sürer. Kim bilebilir; belki de Faruk Nafiz Çamlıbel ölümsüz aşkını hiç unutamamıştır. Kadere bakın ki Şükufe Nihal’ın ölümünden bir buçuk ay sonra o da vefat eder.
Şükufe Nihal’e aşık olan başka ünlü isimlerden bahsetmiştik. İşte onlardan biri de Nazım Hikmet’tir .
1920’li yıllar...
Erenköy bahçelerinde, köşklerinde şairler yan yana gelip edebi sohbetler yapıyorlardı.
Bu toplantıların birinde...
Nazım Hikmet bir kağıda bir şeyler yazıp Şükufe Nihal’e vermesi için Halide Nusret (Zorlutuna)’ya uzatır.
“Bir Devrin Romanı” adlı eserinde Zorlutuna olayı şöyle yazdı:
“O (Şükufe Nihal) okuduktan sonra, gülerek kağıdı bana verdi. Bugün gibi hatırlıyorum, kağıtta şairin o delişmen yazısıyle aynen şu kelimeler yazılıydı:
"Ben sizin için çıldırıyorum, siz bana aldırış bile etmiyorsunuz.’”
Nazım Hikmet ile Şükufe Nihal sevgili oldular mı?
Halide Nusret Zorlutuna’nın kızkardeşi İsmet Kür’e söylediğine göre, Nazım Hikmet “Bir Ayrılış Hikayesi” adlı şiirini Şükufe Nihal için yazmıştı. Bu şiir ilişkinin boyutunu gösteriyor aslında:
“Erkek kadına dedi ki seni seviyorum ama nasıl?
Avuçlarımda camdan bir parça gibi kalbimi sıkıp
Parmaklarımı kanatarak kırasıya çıldırasıya...
Erkek kadına dedi ki seni seviyorum ama nasıl?
Kilometrelerce derin, kilometrelerce dümdüz
Yüzde yüz, yüzde bin beş yüz, yüzde hudutsuz kere yüz
Kadın erkeğe dedi ki baktım dudağımla, yüreğimle, kafamla
Severek, korkarak, eğilerek; dudağına, yüreğine, kafana
Şimdi ne söylüyorsam karanlıkta bir fısıltı gibi sen öğrettin bana
Ve artık biliyorum toprağın yüzü güneşli bir ana gibi
En son, en güzel çocuğunu emzirdiğini/
Fakat neyleyim saçlarım dolanmış ölmekte olanın parmaklarına
Başımı kurtarmam kabil değil
Sen yürümelisin yeni doğan çocuğun gözlerine bakarak
Sen yürümelisin beni bırakarak
Kadın sustu, sarıldılar
Bir kitap düştü yere, kapandı bir pencere, ayrıldılar”
Dönemin ünlü şairlerinden sadece Nazım Hikmet aşık değildi Şükufe Nihal’e! Yakın dostu Halide Nusret Zorlutuna’ya göre, Ahmet Kutsi Tecer de Şükufe Nihal’e aşık edebiyatçılardan biriydi.
Şükufe Hanım'ın çilesi henüz dolmamıştır. Kızı vefat etmiş ve bu durum şairde büyük bir yıkıma sebep olmuştur. 1962’de Kadıköy Selâmiçeşme’de caddeyi karşıya geçerken kaza geçirmiş, bu kaza sonucu sol ayağı sakat kalmıştır. 1965’te Bakırköy’de bir huzurevine yerleşmiş ancak burada da mutlu olamamıştır.
Kitaplarından ayrı kalmıştır. Üstelik oğlu da bir kez olsun onu ziyarete gelmemiştir.
Akıllardaki soruyu görür gibiyim:Şükûfe Hanım çok mu güzeldi? Farklı yorumlar var ama bence bunun cevabı aslında şudur :
"Sende gördüğümü görecekler diye ödüm kopuyor."
0 Yorumlar