Okulun ikinci dönemleri hep hareketli geçerdi. Koridorlar sürekli kalabalık olurdu.Herkeste değilse bile en azından bende ilk dönemki öğrenci sayısı kadar öğrencinin okula yeni kayıt olduğu izlenimi doğardı. Loş koridorların sağına soluna rast gele dizilmiş kimi zaman uzanmış öğrenciler, açılıp kapanan amfi kapıları, bir telaş içinde koşuşup duranlar, yerde izmarit ve havada duman..." Havada aaaaşşşşşşkkk kokusu vaaaaaarrr" diye ünlüyor ya şarkıcı, ha işte o yok. Havada duman ve gerilim kokusu var. Hemen fark ederdim, fakülte duvarlarına sinerdi sinir. Üstüne üstüne yürür korkuluklar. Beşerli onarlı gruplar halinde fısıldaşan ve kimin ne olduğu hemen hemen herkesçe bilinen öğrenciler, yaklaşan bir fırtınayı haber verir.

Yine böyle bir günde üçüncü kattaki çay ocağının önünde oturmuş, elim cebimde koridorları dolaşmış, dersimin olduğu amfinin önüne birkaç kez uğrayıp sonunda da derse girmemeye karar vererek eve dönmüştüm.
Telefon çaldı, arayanı görünce işkillendim. Açtım, ses biraz gergin ve üzgündü. "Hazırlan gel, toplanıyoruz." dedi. Sesin tonundan ve cümlenin kuruluş biçiminden meselenin ne olduğunu anlamıştım. Böyle durumları hemen sezerdim. Geri döndüm. Yaklaşık iki saat önce bırakıp döndüğüm "bizim koridor" dolmuştu. O güne kadar görmediğim bir kalabalık vardı. Buranın dışındaki her yer sanki boşaltılmış, fakülte bize kalmıştı. Fırtına öncesi sessizlik buydu işte. Arada bir cızırdayan polis telsizleri kolayca duyuluyordu. Elimiz cebimizde volta atıyor, sabahki olayı biraz da çeşni katarak birbirimize anlatıyorduk. Yapılacak olan belliydi, tepki koyma zamanı gelmişti ve o tepkiyi işte burada buluşan yaklaşık iki yüz kişi koyacaktı.

"Taşkınlık yok, sessizce aşağı inecek ve oradan dağılacağız. Ne olursa olsun polisle karşı karşıya gelmek yok. Bu buluşma, mesajı alması gerekenlere ulaşmıştır."

O kalabalık, kışın eriyen kar sularıyla coşan bir nehir gibi sessiz ve vakur bir şekilde yatağında akmaya başladı. Büyük bir sessizlik, sadece merdivenleri döven ayak sesleri...Ön gruptan bir sağ el kalkıyor, işaret parmağı havada... Belli ki sabrı tükenmiş. Bu nehre bir damla daha düşerse taşacak, önüne kattığını sürükleyecek. Ve ses dalga dalga yayılıyor :

"Yufka yüreklilerle çetin yollar aşılmaz
Çünkü bu yol kutludur, çıkar Tanrı dağına!"

H. Nihal Atsız'ı işte böyle tanıdım ben.